Kapsayıcı Demokrasi Nedir? (16 Kasım 2011, Çarşamba) | published in the website http://emekdunyasi.net | http://emekdunyasi.net/ed/siyaset/15086-kapsayici-demokrasi-nedir


Kapsayıcı Demokrasi Nedir?

TAKIS FOTOPOULOS

Çeviri: ÇETİN GÜRER | 16 Kasım 2011, Çarşamba

 

Piyasa ekonomisinin hızlanan küreselleşmesi temsili demokrasinin çöküşüyle at başı gitmekte ve bu sayede siyasetin eski biçimi de yıkımla karşı karşıya gelmektedir.  Devletin, piyasa güçlerini etkili bir biçimde kontrol etme beceriksizliği, yoksulluk, artan işsizlik, özel mülkiyetin artan yoğunlaşması ve şiddetli çevre tahribatı gibi temel sorunlar karşısında devletin çaresizliği, özellikle alt tabakaları ve itilmiş grupları sinizm ve siyasal ilgisizliğe sürüklemektedir. Bugün artık çeşitli siyasi partiler, politik yaşamı belirleyen ve yaklaşık %40'a denk düşen bir nüfusun oyunu almak için mücadele etmektedir.

Kimi "solcuların" şömine ateşi önünde gördükleri rüyalar gibi sivil toplumun demokratikleştirilmesi rüyaları da artık hiçbir şansa sahip değildir. Piyasa ekonomisinin küreselleşmesi kaçınılmaz olarak sivil toplumu da küreselleştirecektir iddiası -piyasaların ekolojik ve toplumsal sınır değerleri söz konusu olduğunda- rekabetin en minimum ortak paydayı gerektireceğini söylemektir. Yani sivil toplum, piyasa ekonomisinin rekabet gücüne dayanıklı kısımlarının piyasa gidişatına uygun düşen özelliklerini kazanacaktır demektir.

Yaşam Tarzı Stratejiler - Bir Çıkmaz Sokak

Toplumsal değişimde piyasa ekonomisinin ve liberal demokrasinin var olan kurumsal çerçevesine zaten dokunmak istemeyen yaklaşımları bir kenara bıraktığımızda -yani çeşitli sivil toplum türevlerini- yaşam tarzı stratejiler ve federal komünalist strateji, toplumun radikal yeniden dönüşümü için mücadele eden önemli akımlardır.

Yaşam tarzı stratejiler, değişik biçimlerde ortaya çıkmakta, siyasal süreçlere ve genellikle toplumsal olaylara bile kesinkes müdahale etmek istememe noktasında kesişmektedir. Emekçinin, işsizin ya da diğer toplumsal grupların -olsa olsa yeşiller- kolektif mücadelesi hayvan hakları gibi özel eylemliklere dönük değildir.

Burada ilk olarak derin ekoloji yaklaşımı kadar derin ekoloji ve sosyal ekoloji arasında bir ilişki geliştirmek isteyen liberterlerin yaklaşımına da sahibiz, İngiltere'de "liberter ekolojist" Peter Marshall ya da ABD'de "Eko-Komünalist" John Clark gibi. [Bu yaklaşımlar] Siyasal veya toplumsal hesaplaşma peşinde değillerdir, tersine -bireysel olandan ve bunun ilişki gruplarından hareketle- temiz, temsil edilebilir yaşam tarzlarını toplumun en alt düzeyine yerleştirmek isterler, sanki komün tarzı ekonomik gelişmeler, "kurtarılmış bölgeler", alternatif kurumlar (özgür okullar, öz-yönetime dayalı işletmeler, takas ekonomisi, komünler ve ortak yaşam evleri vb.)[1] varmış gibi.

Bu yöntem bireysel olmakla eleştirilmektedir. Ayrıca arzu edilen radikal bir toplumsal dönüşüm ise, bu yöntemlerin hiçbir etkisi yoktur. Küçük gruplar arasında alternatif bir kültürün ortaya çıkması oldukça faydalı olabilir ve dönüşümü doğrudan deneyimlemek isteyen aktivistlerin mücadele motivasyonunu güçlendirebilir. Ancak günümüzde iktidarın şiddet yüklü merkezileşmesi karşısında, radikal bir toplumsal dönüşüm için gerekli demokrat çoğunluğun olgunlaşacağı ufak bir şans bulunmamaktadır. Benzer projeler ya sınırlandırılmakta ya da var olan iktidar yapıları tarafından massedilmektedir (buna sayısız örnek gösterilebilir). Bunların toplumsallaşma süreçleri üzerindeki etkisi ise oldukça düşük seviyededir. Bunun dışında nokta-atışlı-hareketler olarak (hayvan hakları vb) toplumsal dönüşüm hedefi olmayan yaşam tarzı stratejiler, iktidar elitlerinin parçala-ve-yönet taktiklerini ideal amaç olarak göstermektedir. Bu sayede örneğin İngiliz hükümeti çevrecilerin protesto eylemlerinin bastırılmasında özel güvenlik hizmetlerini ve bunların alt tabaka personellerini kullanmakta ve düzenli polis gücüne sadece son çare olarak görev vermektedir. Bu şekilde devletin baskıcı doğası gizlenmekte ve çevre aktivistlerinin mücadelesi -"güvenlik görevlisi" giymli- işsizler ve diğer itilmiş gruplara karşı bir mücadeleye dönüşmektedir[2].

Ted Trainer'in[3] yaşam tarzı-önerisi bir başka yöne dikkat çekmektedir: ilk bakışta Trainer gerçi yaşam tarzı-stratejileri eleştiriyor görünüyor ancak o da siyasal değil, bireysel davranış biçimlerini hedeflemektedir. Sadece yaşam tarzını bireysel olarak değiştirmeyi öğrenen çok sayıda insanın kapitalizmi "aç bırakacağını" söylüyor Trainer. "Şimdi peyderpey daha fazla insan -tasarruflu tüketimle mutlu yaşayabilecek insanlar- sol şeritten araba sürmeye başlasa kapitalizm artık kaybetmiştir. Satışların düşmesinden korktuğu kadar kapitalizm hiçbir şeyden korkmaz. Artık hiç kimse bana moda giysileri ya da spor arabaları satamaz. Sadece kaynakları koruyarak yaşamayı, insanlar için daha çekici ve rahat hale getirdiğimizde kapitalizm açlıktan ölecektir[4]".

Toplumsal değişim, siyasal ve toplumsal eylem alanları dışında hiçbir zaman ortaya çıkmaz. İktidar yapılarımız ve iktidar ilişkilerimiz ne "iyi örneklerle" ne de eğitimle veya iknayla aşılamaz. İktidarı parçalamak isteyenin her şeyden önce kendisinin bir iktidar temeline gereksinimi vardır. Böyle bir iktidar temeli hedefleniyor ve aynı zamanda demokratik bir projenin temelleri tehlikeye düşürülmek istenmiyorsa bu durumda, yerel siyasal ve ekonomik yapıların radikal yeniden düzenlenmesi için gereken tek yol kapsayıcı bir programda bulunabilir. Bu, yaşam tarzı-stratejilere radikal bir alternatif sunan ve aynı zamanda demokratik proje için dikilmiş bir kaftan olan federal komünalizm stratejisidir. Çünkü federal komünalizmin hedefi, "belediyeleri dönüştürmek ve demokratikleştirmek, bunları halk meclislerinde köklendirmek ve federal bir temelde yeniden yapılandırmak ve ayrıca federal ve komünal yönelimli bir bölge ekonomisi kurmaktır"[5] -başka türlü söylersek, politik anlamda Atina benzeri kamusal bir alan- devletle artan ölçüde bir gerilim ilişkisi yaratacak ve nihayetinde tüm önemli çatışmaları devlete karşı başlatacak alan yaratmaktır[6].

Gerçi yaşam tarzı-stratejinin savunduğu bazı şeyler, örneğin koperatifler ya da yerel para sistemi gibi, tamamen federal komünalist mantığa uymaktadır. Ancak her iki yaklaşım arasında çok temel bir fark vardır. Bunu, Murray Bookchin şu noktaya getirmişti: Desantralizasyon, küçük mekanlar, yerel özerklik, karşılıklılık veya komünal yapılar gibi özel öneriler... bunlar kendinde ne ekolojiktir ne de özgürleştiricidir. Bunların gerçekten ekolojik ve özgülükçü olup olmadığı daha çok uygulanacağı toplumsal ve felsefi bağlama bağlıdır[7].

Her iki strateji arasındaki temel farkı belirleyen kontekste bireyin rolünü toplumsal değişim bakımından ele alıyorum. Yaşam tarzı-stratejiler bu dönüşümü, her bir bireyin yaşam tarzından hareket ederek ele almaktadır. Bu değişimin, devlete ve piyasa ekonomisine karşı mücadele etmek ve bunların yerine yeni toplumsal kurumlar getirmek yerine, devlete ve serbest piyasaya dokunmadan gerçekleşmesi söylenmektedir. Federal komünalizm stratejisi ise bireyin toplumsal rolünü vurgulamaktadır; burada birey, genel olarak toplumsal mücadeleye katıldığı gibi yerel siyasal tartışmalara da katılır. Federal komünalizm, toplumsal dönüşümü "iyi örnekler" yoluyla değil, devletin yerini tamamen alıncaya kadar devleti gereksiz kılacak komünler federasyonunun inşası yoluyla ortaya çıkarmayı hedefler[8]. Yani bu stratejiyle sadece marjinal bir fenomen olma tehlikesinden uzak durulmuyor (neticede yaşam tarzı-stratejiler toplumda 25 yıldır neredeyse hiçbir iz bırakmamıştır), bilakis toplumsal değişimin köktenci bir siyasal çözümü olarak yaşam tarzının ve değer sisteminin bireyler tarafından dönüştürülmesi biçimindeki tek taraflı bir yönelimden de kaçınmış oluyoruz -ki buradan sadece kolektiflik fikrine karşı bir tutum ortaya çıkmaktadır[9] -New Age hareketinin gösterdiği gibi- (...)

Federal Kapsayıcı Demokrasiye Geçiş Stratejisi

Sadece piyasa ekonomisini ve ulus devleti değil, şekillenmekte olan küresel-devlet benzeri kurumsal biçimleri de geride bırakan yeni bir toplum kurmak istiyorsak, gittikçe daha fazla insanın yeni bir siyaset tarzını benimsemesi ve aynı zamanda piyasa ekonomisinin elinden ekonomik kaynakların (emek, sermaye, toprak) alınması gerektiği bana gerçekçi tek yol gibi görünüyor. Bu geçiş stratejisinin amacı, dönüşümleri kurumlarda ve değer sisteminde yaratmaktır ki buradan öncelikle devlet ve yeni kurumlar arasında bir çatışma çıksın ve bu da kapsayıcı demokrasiyi ve yeni bir demokrasi paradigmasını piyasa ekonomisinin ve devlet odaklı demokrasinin ve de bunları "onaylayan" toplumsal paradigmanın yerine geçsin.

Elbette geçiş evresinde, son toplumsal aşamada artık olmaması gereken özellikler bulunabilir - örnek olarak ekonomik düzende. Mevcut hiyerarşik yapılandırılmış ilişkilerin yerine geçmesi gereken alternatif kurumların ve değerlerin kurulması evresinde, piyasa ekonomisinin ve devletli-demokrasinin varlığından hareket etmek gerekirken kapsayıcı demokraside artık devlet, para ve piyasa olmayacaktır. Tanınmış bir eko-sosyalist bu önerinin daha eski bir versiyonuna[10] karşı eleştirilerini dile getirdiğinden bu konuyu burada tartışacak bir neden yoktur. David Pepper, "Fotopoulos açıkça para ekonomisi için çalışıyor ki onun söylediklerinin hepsini ana akım yeşil hareketin kapitalist ekonomik tahayüllerinde yeniden bulabiliriz" dediğinde önerdiğimiz demokratik ekonomiyi, gerçekleştirecek geçiş stratejisiyle karıştırmaktadır[11].

O zaman şu soru sorulmalıdır: Hangi stratejiyle kapsayıcı demokrasiye geçişi garanti altına alabiliriz? Demokratik bir projede nasıl bir yöntem izlemeliyiz ve politik olarak nasıl örgütlenmeliyiz? Bu da bizi tekrar eylemliliklerin ve tartışmaların anlamı sorusuna, kapsayıcı demokrasinin bileşenlerine ilişkin, yani bunun ekonomik, toplumsal, siyasal ve ekolojik öğelerine ilişkin sorulara götürmektedir. Bu geçiş için ana hatlar, araç ve amaç arasındaki uygun ilişkiye dikkat etmekte yatmaktadır. Bu sayede kapsayıcı bir demokrasiyi hedefleyen strateji oligarşik pratikleri veya bireysel tutumları kendi içinde barındıramaz.

İktidar elitleri ve küreselleşen piyasa ekonomisinin mağdurları arasındaki sınıf mücadelesinden ortaya çıkan kolektif etkinlikleri ilkin ele alalım. Devletli demokrasinin ve piyasa ekonomisinin baskıcı karakterini ortaya seren mücadeleleri hiç düşünmeksizin destekleriz ve bu çatışmaların sisteme dayalı nedenlerini de açık ve net ortaya koruz. Ancak bu esnada kesinlikle sendikaların ve başka geleneksel kurumların bürokrasisine yaslanmadan-bunlar birbirine bağlı- bu tartışmalara dahil olan ve kendini federatif topluluklar çerçevesinde geniş bir demokratik hareketin parçası olarak gören işçi kurullarıyla ilgileniriz.

Ve daha sonra temele ilişkin etkinliklere bakalım: Eğitim çalışmaları, doğrudan etkinlikler, kamu projeleri, özyönetime dayalı işletmeler, barınma projeleri, takas vs... Açıktır ki sadece bunlarla toplumsal dönüşüm hedeflenemez. Ancak bunlardan bazıları kapsayıcı siyasal bir strateji bağlamında iyi ve doğru olabilir. Böyle temel etkinlikler yerel seçimlere katılmada zirve yapar çünkü bunlar sadece kapsayıcı demokrasinin programı için en etkili propaganda biçimleri değildir, aynı zamanda bu programın uygulanması için doğrudan, toplumsal olarak geçerli fırsatı sunarlar.

Veya başka şekilde söylersek: yerel seçimlere katılımda, öğrenmenin sadece bir öğesi bulunmamaktadır, tersine bu, günümüzde artık demokratik bir ekonominin sadece yerel düzeyde uygulanabileceğine dair inancı da ifade eder. O halde seçimlere katılmaya ilişkin böyle bir stratejik hedef olabilir, seçimlerin kazanılmasıyla gerçi iktidar kazanılır ancak bu iktidarı ertesi gün etkisizleştirmek için karar gücünün yerel iktidar sahiplerinden alınıp halk meclislerine devredilmesiyle olabilir. Yerel seçimlere katılımda -tek demokratik yoldur- toplumu devletin yukarıdan yaptığı gibi değil tabandan değiştirebilme şansı vardır. Toplumun yeniden yapılandırılmasına en küçük yerel birimlerden başlamalıyız, çünkü sadece bu birimlerde gelecekteki demokratik bir toplumun toplumsal ve ekonomik temel taşlarını bulabiliriz. Buna karşıt olarak devlet gözüyle bakıldığında bir toplum ancak yukarıdan aşağıya "demokratikleştirilebilir".

Öte yandan eyalet seçimlerine, federal parlamento seçimlerine ve Avrupa seçimlerine katılmak, devlet taraftarlarının hedefleriyle tamamen uyum içinde olmak iken, kapsayıcı demokrasi için mücadele edenlerin hedefleriyle uyumlu değildir. Çünkü yerel seçimler ile genel seçimler arasında temel bir ayrım bulunmaktadır: Yerel seçimler hem kapsayıcı demokrasinin uzak hedefleriyle uzlaştırılabilir hem de iktidar yapılarının ortadan kaldırılmasına destek olma hususunda daha uygundur. Genel seçimler için ne ilki ne de ikincisi geçerlidir. Howard Hawkins[12] bu farkı, ulusal seçimlerin sadece öğrenme amacına hizmet etmesinde, yerel seçimlerin kazanılmasının ise federal komünalist programı uygulayacak yolu açmasında görür. Bu söylediğimizi göz önünde bulundurduğumuzda burada iki çelişki görünmektedir. İlki, nihai hedefe -kapsayıcı demokrasi- ulaştıracak yöntemle uyumlu değildir; daha kötüsüne yol açmazsa bu, hareketin gerçek karakteri hakkında yanılgıya yol açabilir. İkincisi, devlet dairesine iş müracatıyla, başka bir toplumsal sistemin mantığının zorunlu olarak kabul edilmesiyle bağlantılıdır ("Bu göreve sizin buradaki sorunlarınızı çözmek için müracat ediyorum"). Kapsayıcı demokrasi özü gereği öyleyse, Hawkins'in işaret ettiği öğretici rolle çelişiktir ("Müracat ettiğim devlet dairesine hiç adım atmak istemem") ve bu nedenle adayı, önemsiz görülme ve ciddiye alınmama riskinden kurtarır.

Öncelikle "halkın siyasal ve toplumsal iktidar temelinin" tabandan tavana inşası hedeflenmelidir - yani peyderpey federasyonlarla birleşecek ve bu sayede yeni bir toplumun temellerini yaratacak temel demokratik ve demokratik ekonomiye dayalı kamusal alanlar hedeflenmelidir. Ben bunu sadece burada ve şimdi en temeldeki toplumsal, ekonomik ve ekolojik sorunlarımızı aşabileceği için değil, aynı zamanda verili iktidar yapılarını alt edeceği için gerçekçi bir yaklaşım olarak görüyorum. Kapsayıcı bir demokrasinin kurumlarının inşasına dönük siyasal bir programla neticede bugün hala siyasetteki ve ekonomideki iktidarın yoğunlaşmasından acı çeken insanların ortak sesiyle karşılaşacağız:

Kapsayıcı bir demokrasinin kurumları hala oluşmakta iken ve insanlar ilk defa kendi kaderlerini ellerine almaktayken günümüz kurumlarını ve toplumsal paradigmaları ortadan kaldıracak olan erozyon süreci yavaş yavaş başlayacaktır ve halk için bir iktidar temeli gelişecektir, Köy Köy, Şehir Şehir, Bölge Bölge piyasa ekonomisinin ve ulus devletin kontrolü kaybolup demokratik komünlerin federal yapılarına dahil olacaktır. İkili iktidar devlete karşı gerilimli bir karşı pozisyonda oluşur. Gerçi elbette yöneten elitler ve bunların taraftarları (eski ayrıcalıklarını yitirmekten heyecan duymayacaklardır), güçlü etki araçlarının (Kitlesel iletişim, ekonomik baskı vs...) etkisiz kalmasından sonra tarihte sürekli yaptıkları gibi bu ayrıcalıkları fiziki şiddet yoluyla savunmaya geçeceklerdir. Ama yine de alternatif toplumsal paradigma hegemonyası başlamış olacaktır ve insanların sosyalizasyonunda, yeni toplumun kurumsal inşası için gerekli ön koşul olan kopuş ortaya çıkmış olacak ve günümüz demokrasisi "meşruiyetini" yitirmiş olacaktır. Bu aşamada insanlar, yeni siyasal ve ekonomik yapıları devlet şiddetine karşı savunmak için hazır olacaktır. Çünkü gerçek demokrasiyi hak etmiş olan yurttaşlar, eskinin sözde demokratik kurumlarına dönmek için karşılaştıkları fiziki ve ekonomik baskıdan etkilenmeyeceklerdir.

Yeni Tarz Örgütlenme

Yukarıda açıkladığımıza benzer bir stratejiyi uygulamak istiyorsak ihtiyacımız olan, hedeflediğimiz toplumsal yapıyı yansıtacak yeni tarzda bir siyasal örgüttür. Bu elbette eski, geleneksel partilerden biri olmayacak, bilakis "eylemde demokrasi" ve eylemlerinin kolektif doğası olacak ve de çok değişik alanlara uzanacak:

Ancak tüm bunlar kendinde bir amaç değildir, tersine yerel seçimlerin kazanıldığı komünlerin baştan başa toplumsal dönüşümü kapsayıcı demokrasiye hizmet eder. Bu sayede her biri kendi komün bölgesinde kapsayıcı demokrasi için çalışan yerel otonom gruplar, bölgeleri, ülkeleri ve kıtaları aşan federasyonlar oluşturabilirler. Katılımcılar kendilerini kapalı bir felsefi sistem üzerinden birbirine bağlı hissetmezler, tersine federal kapsayıcı demokrasiyi inşa edecek sadece ortak istenç üzerinden bağlı hissederler. Burada iş başında olan "parti üyeleri" değil, yeni tarz kurumların inşası için çalışan katalizörlerdir. Aktörler kendilerini siyasal örgütlere karşı sorumlu hissetmezler, sadece demokratik kurumlara karşı sorumludurlar - ya da Bookchin'in sözcükleriyle ifade edersek "siyasal değil, toplumsal biçimlere"[13]

Demokrasiyi inşa etmek için uzun bir soluk ve halkın geniş bir desteği gereklidir. Örneğin Castoriadis'e göre dünya genelinde ve sonsuz bir halk hareketinin başarısı olarak bu inşa süreci sadece "bütün tarihsel çağın sonunda olabilir. Çünkü bu hareket, 'siyasal hareket' adı verdiğimiz tüm her şeyi aşıp geçecektir. Bu hareket, şu anda egemen olan tüm kurumsal özellikleri, normları ve değerleri sorgulamalıdır... Bu hareket, çok derinlere inen fiziki ve antropolojik dönüşümü sergileyecek ve yeni yaşam tarzlarını tüm bölgelere beraberinde getirecektir"[14].

Bu nedenle yeni tarz siyasal bir örgüt mümkün olduğunca geniş politik bir temele sahip olmalıdır - yani radikal hareketlerin geniş bir alanını kapsamalı, bunlar arasında gördüğüm hareketler, radikal ekolojistler, radikal feministler, otonomlar, liberter sosyalistler, solcular ve demokratik projenin diğer tüm akımları.

Kapsayıcı demokrasi projesinin geniş kapsamı açısından yeni hareket pratik olarak tüm toplumsal tabakaların desteğini hesap etmelidir -sadece üst tabaka ve yönetici elitler hariç. Şu anda demokratik bir ekonominin öğeleri küresel piyasa ekonomisinin kurbanları olanlardır, yani bunlar sadece alt tabakaları ve marjinal grupları oluşturan -İşsizler, iş buldukça çalışanlar, yarı zamanlı çalışanlar, işçiler, küçük memurlar ve de tarım endüstrisi mağduru köylüler- yüzde altmışlık çoğunluk değil, aynı zamanda gittikçe artan "esnek emek piyasası" karşısında mesleki garanti rüyasını kaybeden örneğin öğrenciler gibi orta sınıfı da kapsar. Hatta çok da az olmayan, üst sınıfa geçmeyi başaramamış ve sürekli güvencesiz yaşamak zorunda olan üst sınıfın yüzde kırkına giren kesimlerden de söz edilebilir.

Ancak bizler demokratik olmayan bir ekonomik düzenin sadece sınıf sorunlarına karşı mücadele etmeyiz, aynı zamanda sınıf sorunlarını aşan cinsel, yaşa dayalı, etnik veya hiyerarşik temele dayanan baskıyla ve de ekolojinin karşı karşıya olduğu tehditlerle de mücadele etmeliyiz. Bu yüzden kapsayıcı bir demokrasinin inşasında - yani temel demokrasi, toplumsal demokrasi ve ekolojik demokrasi için sadece piyasa ekonomisinin kurbanlarının desteğini değil, siyaset olarak tanımlanan günümüz devlet aklı tarafından dışlanmış hisseden herkesin desteğini hesaba katmalıyız: hiyerarşiye dayalı işyerlerinde çalışan işçiler, devlet demokrasisinin ayrımcılık yaptığı etnik veya ırki azınlıklar bunlardan sadece bazılarıdır. Ve tabiî ki projemizin ekolojik bileşenleri, doğanın tahribatına ve yaşam kalitesinin gerilemesine karşı mücadele eden herkesle içten konuşmalıdır.

Kapsamlı temele dayalı radikal demokratik bir hareket, henüz başında olduğumuz yirmi birinci yüzyılda toplumsal bir değişim için mücadele eden en anlamlı hareketlerin sadece bir sentezini oluşturmaz, bunları da aşar. Şu andaki çok boyutlu krizi sadece şöyle bir hareketle aşabiliriz: ideolojik önyargısı olmayan, sadece kapsayıcı demokrasiye karşı sorumlu, doğal kaynakların ve insan yaşamının hızlı bir biçimde yok edilmesine karşı duran ve burada ve şimdi özgürlük imparatorluğunu kurmaya söz veren.

Toplumun Dönüşümü İçin Genel Plan

Toplumsal dönüşüm için genel bir plan yukarıda söz edilen amacı açık ve net tanımlamalıdır; toplumun kapsayıcı demokrasi üzerinden yeniden örgütlenmesi amacını. Sözü edilen tüm projelerin nihai hedefinin, günümüz oligarşik yapılarının kapsayıcı demokratik yapılarla yer değiştireceği herkes tarafından net biçimde bilinmelidir. Plan herhangi bir yeni siyaset tipini tasvir etmiyor, aynı zamanda bu plan, mücadele ettiğimiz kapsayıcı demokrasiye götürecek olan siyasal yapının kendisidir. Tam da bu sebeple yukarıda bu mücadeleyle bağlantılı siyasal etkinliklerin sadece komünal düzeyde yapılabileceğini vurguladım. Pek çok komünde yeni siyasal yapılar geliştiğinde iktidar terazisi devlet ve piyasa ekonomisinden bize geçecektir ve ekonomik sistemin yeniden yapılandırılması için ön koşullar belirmiş olacaktır.

Buna göre ekonomik alandaki kapsayıcı demokrasiye geçiş programı insanları mobilize eden doğrudan ihtiyaçları için uygulanmalıdır:

a) Ekonomik ve ekolojik problemlerimize demokratik bir yaklaşım için ekonomik ve çevre krizlerini sistem kaynaklı olarak tarif edecek ve bu sorunların alt edilmesi için komünlerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen kapsayıcı demokrasinin uygulanmasını savunacak yeni bir bilincin yaratılması gerekir,

b) Kapsayıcı demokrasiye götürecek ekonomik kurumlar için somut planlar sunulmalıdır -insanların en fazla ekonomik bağımsızlığını ve de komünlerin ekonomik yaşamlarındaki demokratik karar yöntemlerini hedefleyen öneriler sunulmalıdır.

Yeni bir bilinç, yani (a) söz konusu olduğunda planımız, yoksulluk, işsizlik, yabancılaştıran iş, çevre kirliliği ve çevre tahribatı, kötü yaşam kalitesi gibi sorunların kökenlerinin, sadece birkaç temsil edilemez elite iktidarı garantileyen ekonomik bir sistemde bulunduğunu apaçık açıklamayı başarmalıdır. Burada, bu sorunlardaki en önemli toplumsal kurumların hangi rolü oynadığı açığa çıkarılmalıdır, çünkü kaynakların piyasa üzerinden tahsisi geri kalmışlığa, işsizliğe ve yoksulluğa yol açmakta, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet demokratik bir ekonomiyi değil, siyasal ve ekonomik bir oligarşiyi desteklemekte, bu ise insanların büyük çoğunluğunu işine yabancılaştırmakta ve eşitsizliği sürekli hale getirmektedir. Toplumun hiyerarşik örgütlenmesi -ister makro düzeyde (devlet) olsun ister mikro düzeyde (aile, meslek, okul)- otonomi, özgürlük ve demokratik bir toplumla bir arada olamaz.

Demokratik bir ekonominin kurumlarının inşası (b) söz konusu olduğunda ise bu plan, ekonomik iyileşmenin önkoşullarının çok sayıda komündeki radikal demokratik hareketlerin iktidarı alır almaz oluşturulabileceğini netleştirmelidir. Komünler özde ekonomik baskılardan kurtulacak, ekonomide halkın kendisine ait olan demokratik bir sektör oluşacaktır. Bu sektörlerdeki ve de yerel üretimde, vergide, kamusal harcamalarda herkesi ilgilendiren sektörlerdeki karar süreçleri için demokratik bir mekanizma inşa edilir.

Toplumun dönüşümüne dönük bu genel plandan öyleyse, yurttaşların ilk kez kendi komünlerindeki ekonomik sorunları belirleyecekleri iktidara sahip olacakları net biçimde ortaya çıkmalıdır. Herkes yurttaşların her dört ya da beş yılda bir hükümeti ve bunun vergi politikasını değiştirdiği, ancak gerçekte ne doğru bir seçimin yapıldığı ne de meslekten siyasetçilerin halkın isteklerini hayata geçirdiği bugünküne zıt olan durumu hissedecektir. Bunu örneğin büyük siyasal partilerin ekonomik programlarında görebiliriz, ekonomik programlar bu partilerde o kadar belirsiz ve genel formüle edilmiştir ki siyasetçiler somut olarak hiçbir şey karşısında sorumlu değildirler. Ve devletin vergiler ve kredilere bağlı araçların kullanımı üzerinde halk hiçbir karar veremez.

 


Almanca metne şu linkten ulaşılabilir: http://www.inclusivedemocracy.org/fotopoulos/other_languages/germ/integrative_demokratie.htm


[1] Bkz. David Pepper, Eco-Socialism: From Deep Ecology to Social Justice (London 1993) S. 199

[2] Newbury çevre yolu inşaatı için yok edilen ormana karşı protesto yapan çevreci aktivistleri durdurmak için İngiltere'deki özel güvenlik güçlerinin alt tabakadan seçilmesini John Vidal 25.01.1996'da The Guardian'da somut biçimde anlattı.

[3] Ted Trainer, The Conserver Society: Alternatives for Sustainability (London 1995)

[4] Ted Trainer, The Conserver Society, S. 220

[5] Murray Bookchin, Libertarian municipalism: an overview - Society and Nature içinde Cilt 1, No.1 (1992), S.102

[6] Murray Bookchin, Communalism: the democratic dimension of anarchism, Democracy and Nature içinde, Cilt 3, No.2 (1996)

[7] Murray Bookchin, Dave Foreman, Defending the Earth: A Debate between Murray Bookchin and Dave Foreman, (Montreal 1991) S. 61-62

[8] Murray Bookchin, Libertarian municipalism: an overview S. 102

[9] David Pepper, Eco-Socialism S. 200

[10] Takis Fotopoulos, "The economic foundations of an ecological society" Society and Nature içinde Cilt 1, No.3 (1993)

[11] David Pepper, Modern Environmentalism (London 1996), S.321

[12] Howard Hawkins, The Greens Bulletin (Nisan 1992) S. 27-30

[13] Murray Bookchin, Post-Scarcity Anarchism (London 1971) S. 217

[14] Cornelius Castoriadis, Philosophy, Politics, Autonomy (Oxford 1991), S. 204